




Gün battı
Çoktan açtı gece sefaları
hasret bahçesinin
Kuşlar çoktan döndü yuvalarına
Sulara selam veriyor
akşamın hüznü
Yağmurlar geldi ellerinde güllerle,
Gelincikler geldi kapıma,
kan rengi karanfiller geldi
Sen gelmedin…

Yelda gecelerde,
Hercai menekşeler ortağı oldu düşlerimin
Uzun bir türküyle düştü
yalnızlığıma martılar
Ayın sevdası geldi
gelinlik göçmen bir kızın
yarım kalmış bohçasıyla
Kayan bir yıldızın gözyaşı geldi,
elemi geldi,
yası geldi;
Sen gelmedin…

Ümit kayığında
kürek mahkumuydu hayallerim
Sabahları önce resmin girdi bütün odalarıma
Saçlarındı gölgesi mahzun ikindilerimin
Adın yazılı kaldı sokaklarında gönül şehrimin
Söndü hasret rüzgârından,
vuslatın yanan mumu
Erguvanlar geri geldi
yaz ortasında,
Erken sonbaharlarda
sardunyalar geldi,
Sen gelmedin…

Kırık bir vazoda bıraktın can elmasımı
Geceler geldi,
gündüzler geldi,
türküler geldi,
gemiler geldi,
son trenler geldi,
Sen gelmedin…


Hani bulutlarla bana haber yollayacaktın,
Sen her yağmur damlasına bir kelime yazacak;
bende o damlaları avuçlarıma alıp,
yazdığın mektubu okuyacaktım.
Kokunu çiçeklere iliştirip yollayacaktın hani?
Söz vermiştin...
Bülbüller sözlerini getirecekti bana.
Dalgalar, vurup vurup hasretini solumayacak mıydı?
Yıldızlar, sana giden yolu gösterecek,
mehtap, yolumuzu aydınlatacaktı.
Aşkımıza ondan başka kimse şahit olmayacaktı
Öyle sevecektik ki birbirimizi,
sorgusuz sualsiz girecektik cennete.
Kıskanacaktı nur'umuzu melekler bile...
Şimdi neden solgunsun böyle bir tanem,
Niçin açıp gözlerini ellerimden tutmuyorsun?
Uzat ellerini, al beni de yanına.
Bunca hasret yetmez mi çıkmak için katına,
Yoksa gittin ve unuttun mu beni;
Unuttun mu oralarda?
Göz kırp bana yıldızlardan.
Bir an bile durmam buralarda inan;
Davetini bekliyorum
Çağır geleyim artık,
Çağır meleğim artık...







Kürde fırsat verme yarab,
Dehre sultan olmasın,
Ayağını çarık sıksın,
Asla iflah olmasın,
Vur sopayı al haracı ,
Karnı bile doymasın,
Ol çeşmeden gavur içsin rum içsin,
Kürde nasip olmasın,
YAVUZ SULTAN SELİM
MUŞ / 1517
